Mısır halkı cuma günü 30 yıldır ülkeyi demir yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek'in eline tasdiknamesini verip gönderdi.
ABD'nin Mısır krizindeki tutumuna ise maalesef B-'den daha yüksek bir harf notu vermek sinmedi içime. Şaşkın, etkisiz, gelenekle yeni, vicdanla cüzdan arasında sıkışmış bir dış politika oyuncusu görünümü arz etti Washington. Yani siz, bu devrimi bile 'Made in USA' ilan edenlere kulak asmayın. Tarihçiler 11 Şubat 2011'i Amerikan hegemonyasının duraklama dönemindeki en önemli köşetaşlarından biri olarak kayda geçirecektir.
Eskiden bu coğrafyada ana oyun kurucu olan Washington, artık olayları yönlendirmek şöyle dursun, öngörü kabiliyetini dahi yitirmeye başladı. İkircikli davranışları sonucu Mısır krizinde ne Ortadoğu'daki despot dostlarını memnun edebildi, ne de geleceği temsil eden özgürlükçü akımların tam olarak güvenini kazanabildi. ABD başkentinde Mısır'a ilişkin yenilgi psikolojisinin ötesinde, özgürlük hareketlerinin diğer dost otokrasilere kontrolsüz şekilde yayılması endişesi yaygın. Giderek yalnızlaşan travmatik İsrail'in zıvanadan çıkma ihtimali de aklı başında Amerikalıları düşündürüyor. Obama yönetimi, Arap ve İsrailli dostlarını teskin edeyim derken akla karayı seçiyor. Teskin diplomasisi için telefonlarına sarılıp bölge liderlerini arıyorlar. Amerikan Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen, temelde bu maslahatla İsrail ve Ürdün'de şu sıralar.
Dikkatinizi istirham ederim; olaya topyekun 'Amerika'nın yenilgisi' olarak bakmıyorum. Kaybeden, daha çok ruhsuz realizmi, bencilliği, gelenekçiliği, sağlamcılığı, 'sert gücü' (hard power) ile temayüz eden 'sert Amerika'dır. Amerika'nın yumuşak yüzü ise Mısır devriminin kazananları arasında. Birçoğu İngilizce konuşan, uluslararası şirketlerde çalışan, dünyaya açık gençler; Amerika kaynaklı internetten, medyadan, özgürlükçü düşüncelerden ve diğer 'yumuşak güç' (soft power) unsurlarından da istifade ederek bir devrime öncülük etmişse, Amerika'nın o cenahına kredi vermemek haksızlık olur.
"Mısır'ın başına askerler geldi. Bu nasıl bir yumuşak güç galibiyetidir?" diyebilirsiniz. Doğru, vaziyet biraz kafa karıştırıcı. Ama henüz yolun başlarındayız. Başkan Obama'nın tabiriyle artık Mısırlıları 'tam demokrasiden az hiçbir şey' tatmin etmeyecek. Washington, Tel Aviv ve Riyad'da bir kısım eski kafalılar hoşlanmayabilir. Ama Tahrir Meydanı'nın altında, tüm antidemokratik hesapları bozma kabiliyeti taşıyan bir volkan kaynamaya devam ediyor. Bir daha patlamayacağını kimse garanti edemez. Washington, şu noktada muhtemel bir anti-demokratik kaosla uğraşmaktansa, demokrasiden mütevellit kaosu sineye çekecektir. Dolayısıyla, Mısır'da demokrasiye 'intizamlı geçiş' sürecini Obama'nın tabiriyle 'inandırıcı' şekilde idare yönünde Mısır ordusuna telkinler yapacaktır.
Amerikan yönetimleri şimdiye dek bazı müttefik Arap rejimlerine azar azar demokrasi tohumu ilkahına teşebbüsten geri durmuyordu. Çünkü bölgenin demokrasiyle hamile kalma ihtimali zaten çok yüksek görülmüyordu. (Bu bağlamda, ABD'nin statükocu çizgisinden sapan Irak'ta demokrasi macerası, neoconların operasyonuyla gerçekleşmiş bir iş kazasının ürünüdür.) Arapların özgürlük kısırlığından kurtulmaya başladığı yönündeki emareler, 'sert Amerika'yı plansız yeni doğumlardan korunmak için elinden geleni yapmaya sevk edecektir. 'Yumuşak Amerika' ise afrodizyak rolü oynayacaktır. Bu arada İsrail ve Suudi Arabistan'ın 'sert' unsurlarının piyasaya bol bol doğum kontrol ilacı sürmeye devam edeceğinden şüpheniz olmasın...
Peki bu denklemde Obama'yı nereye oturtmalıyız? Ben onun daha çok 'yumuşak Amerika' fikriyle beslendiği, ama 'sert Amerika'dan da vazgeçemediği kanaatindeyim. O nedenle, karmaşık duygular içinde gidip geliyor. İktidar oldu, ama özellikle dış politikada hâlâ muktedir olamadı. ABD gibi devasa ve çok başlı bir siyasi sistemi kavrayıp rotasını tam istediğiniz istikamete çevirmek için iki sene hiç yeterli değil. Belki sekiz sene görev yapsa bile bunu başaramayacak. Çılgın gibi muhalefet eden Cumhuriyetçiler şöyle dursun, Obama'nın yakın çalışma arkadaşları arasında dahi 'sert Amerika' damarı daha baskın olanlar çoğunlukta. Mısır krizi sürecinde Amerikan devletinden dışarıya sudur eden birbiriyle çelişkili mesajlar, aralarındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanıyor.
Beyaz Saray'dan Mübarek'e özel mesaj götüren emekli diplomat Frank Wisner, Obama'nın 2 Şubat günü Mısır rejimine yaptığı sert çıkışa kızmıştı. Ertesi gün Münih'teki güvenlik konferansında video bağlantısıyla boy gösteren Wisner, Mübarek'li bir Mısır'da demokrasiye geçişin daha sağlıklı olacağını iddia etti. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da, Obama'nın 'geçiş süreci hemen başlamalı' vurgusuna rağmen, Kahire tarafından işin uzatılmasına kapı aralayıcı beyanlar yaptı. New York Times'a göre, ABD'nin açıktan rejim yanlısıymış gibi gösterilmesine kızan Obama, yardımcısı Joe Biden'a ve Basın Sözcüsü Robert Gibbs'e geçiş süreci için 'şimdi başlasın' vurgusu yapmaları talimatını verdi. Clinton, Biden ve Savunma Bakanı Robert Gates, 'sert Amerika'nın argümanlarıyla Obama'nın kulağına tereddütler üflerken, Beyaz Saray'daki nispeten genç bazı danışmanları ise tarihin yanlış tarafında yer almaması telkininde bulunuyordu. Obama'nın bu yüksek gerilimli sürece rağmen çok da fena performans sergilemediğini söyleyebiliriz. Arap dünyasındaki devrimler süreci, 'sert güç' ile 'yumuşak güç' ekolleri arasında yeni gerilimlere yol açacağa benziyor. Umarım bu vesileyle Washington'un dış politikasını reformasyon süreci de hızlanır ve ABD 'adil güç' olma yoluna girer.
No hay comentarios:
Publicar un comentario